Son yıllarda iş yerlerinde mobbing, cinsiyet ayrımcılığı ve psikolojik taciz gibi konular, hem sosyal hem de hukuki açıdan önemli bir hal almıştır. Ancak son zamanlarda duyduğumuz bir olay, bu sorunların ne kadar derinlemesine iş yerlerine nüfuz edebileceğini bir kez daha gözler önüne serdi. Hamile bir kadının çalıştığı işe dair ortaya çıkan cinsellik vurgulu mobbing iddiaları, geniş yankı buldu. “Ben sana sevişmek yok demedim mi?” şeklinde ifade edilen bir söz, sadece bir cümle olmanın ötesinde, bu durumun tedavi edilmesi gereken bir sorun olduğunu işaret ediyor.
Olay, bir kamu kurumunda görev yapan 28 yaşındaki hamile bir kadın çalışan ile yöneticisi arasında geçtiği iddia edilen bir diyalogla başladı. Hamileliğinin üzerinden çok geçmeden, işyerindeki üstü tarafından “zeka” ve “sevişme” temalı pek çok cümle kurulduğu öne sürüldü. Çalışanın, doğumdan önceki süreçte yaşadığı bu baskı dolayısıyla psikolojik olarak zor bir dönem geçirdiği belirtiliyor. İşyerindeki yöneticinin, çalışanın durumunu aslında bir tür cinsel obje olarak gördüğü ve onun üzerinden bir güç gösterisi yapmayı amaçladığı ifade ediliyor.
İlk önce, kadın çalışanın işinden memnun olup olmadığı sorgulandı. Ancak yanıtı oldukça rahatsız edici oldu: "Hayır, ben sana sevişmek yok demedim mi?" cümlesi, kadın çalışanın güvenini sarsmış olmasıyla birlikte, iş yerinin çalışma ortamında ciddi bir rahatsızlık oluşturdu. Böyle bir ifadeyle baskı altında bırakılan bir çalışanın ruh hali ve motivasyonu, düşündüğünüzden çok daha fazla deteriorasyon göstermekte.
Psikolojik taciz veya mobbing, yalnızca sesi yüksek olanın kazandığı bir mücadele olmaktan öte, çalışan sağlığını ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Bu tür olaylarla karşılaşan bireylerin ruhsal ve fiziksel sağlıkları tehlikeye giriyor. Hamile bir kadın için ise durum daha da ciddileşiyor. Yaşadığı bu tür bir durum, sadece onun değil, doğacak çocuğun ilerideki sağlığı ve psikolojisi üzerinde de derin etkilere yol açabilir.
Birçok uzman, çalışanların yaşadığı mobbinin kabul edilemez olduğunu ve bu sorunun dikkate alınmaması halinde hem bireysel hem de kurumsal anlamda geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurabileceğini vurguluyor. İş yerindeki hiyerarşik yapı, bazen çıkar çatışmalarını da beraberinde getirerek, cinsiyet kimliği üzerinden yapılan ayrımcılığı körükleyebiliyor. İş yerinde karşılaşılan bir düzensizlik, iş gücünün verimliliğini etkilediği gibi, işverenin itibarını da zedeleyebilir.
Sonuç olarak, hamile bir kadının bu tarz bir muameleye maruz kalması, yalnızca onun için değil, tüm sosyal yapı için derin bir utanç kaynağıdır. İşverene düşen sorumluluk, çalışanlarını korumak ve güvenli bir çalışma ortamı sağlamak olmalıdır. Etik kuralların ve yasaların ihlali, sonuçları itibarıyla tüm toplumu ilgilendiriyor. Bu bağlamda, hem bireysel hem de toplumsal bilinçlenme büyük önem taşıyor. Mobbing ve cinsel taciz konusunda ayrıntılı bir eğitim ve farkındalık programı ihtiyacı, her zamankinden daha açık bir hale gelmektedir.
Unutulmamalıdır ki, çalışanların hakları, işyeri kültürü ve çevresi, sağlıklı bir toplum oluşturmanın temel taşlarıdır. Böyle bir örneğin toplumda yankı bulması, daha fazla kadının susmak yerine haklarını aramaya yönlendirebilir. Öte yandan, iş yerinde cinsellik üzerinden baskı kurmanın ne denli tehlikeli olduğunu görmek, muhtemelen gelecekte benzer durumların önlenmesine yardımcı olacaktır.