Geleneksel zanaatların yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğu günümüzde, 75 yaşındaki Durmuş dede, yılların birikimiyle zamana meydan okuyor. Kurduğu atölyede, genç nesillere zanaatın inceliklerini öğretmekle kalmıyor, aynı zamanda kendi hikayesini de paylaşıyor. Durmuş dede, sadece bir zanaatkar değil; aynı zamanda bir yaşam efendisi. Bana göre, onun hikayesi gelenekten günümüze uzanan bir köprü niteliğinde. Zanaatin ruhunu, geçmişin deneyimlerini ve geleceğe dair umutları barındıran bu hikaye, okuyuculara ilham verecek ve onları düşünmeye sevk edecek.
Durmuş dede’nin zanaat yolculuğu 40 yıl öncesine dayanıyor. Genç yaşta babasından aldığı eğitimle el işçiliğinin temellerini atan Durmuş dede, yaşamının çoğunu bu mesleğe adadı. "Zanaat bir sevda işidir," diyor. İlk başlarda pek çok zorlukla karşılaşsa da, bu zorluklar onu daha da güçlendirmiş. Her gün sabah erkenden atölyesine gidiyor, saatlerce çalışarak hem kendini hem de zanaatını geliştiriyor. “Her bir iş parçası, bana bir şeyler öğretir,” diyerek, zanaatın evrimini ve onun içindeki öğrenme sürecini vurguluyor.
Günümüzde gençlerin geleneksel zanaatlara olan ilgisi azalmış durumda. Ancak Durmuş dede, bu durumu değiştirmek için çaba gösteriyor. Onun atölyesinde gençlerin el becerilerini geliştirmeleri için düzenli olarak kurslar veriliyor. “Gelecek, geçmişin mirasında saklı,” diyen Durmuş dede, genç zanaatkarların ustalığının önemini kavramalarını sağlamak için elinden gelen tüm çabayı gösteriyor. Sadece teknik becerilerle kalmayıp, aynı zamanda zanaatın ruhunu, tarihini ve kültürünü de aktarmaya özen gösteriyor.
75 yaşındaki bu usta, zanaatının sadece bir iş değil, aynı zamanda bir yaşam sanatı olduğunu vurguluyor. Zamanla yarışacak hiçbir şeyin olmadığını, sabrın ve azmin her şeyden daha değerli olduğunu ifade ediyor. “Zanaat, düşünmeden yapılan bir iş olmamalı. Her bir üretim, düşüncelerin, hayallerin ve duyguların bir yansımasıdır,” diyerek ilham veriyor.
Durmuş dede’nin hikayesi, sadece kendi yaşamıyla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda tüm geleneksel zanaatkarlar için de bir sembol haline geliyor. Yaşlanmanın, bir mesleği geriye bırakmak anlamına gelmediğini, aksine deneyimlerinizi paylaşma fırsatı sunduğunu anlatıyor. Sadece gençleri değil, tüm toplumu zanaatın değerini anlamaya çağırıyor. Özellikle, halk arasında "ustalar" olarak tanınan bu kişilerin geçmişin bilgeliklerini gün ışığına çıkararak, yeni nesillere ilham vermesi gerektiğine inanıyor.
Sonuç olarak, 75 yaşındaki Durmuş dede, kendi zanaatında ve yaşam felsefesinde bir ömür boyu süren birikimini paylaşarak, genç nesillere ilham vermeye devam ediyor. Onun hikayesi, zanaatın sadece bir iş dalı değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi olduğunu hatırlatıyor. Bugünün dünyasında, geçmişle köprü kurmanın önemine dikkat çekiyor. Durmuş dede, zamana meydan okumanın ve geleneksel zanaatları yaşatmanın sadece bir tercih değil, bir sorumluluk olduğunu biliyor. Bu yüzden, onun atölyesi, yalnızca bir iş yeri değil, aynı zamanda öğrenmenin, gelişmenin ve ilham almanın merkezi haline geliyor.